Türkiye’nin 1963’te başlayan 55 yıllık AB’ye üyelik sürecinde önüne birçok engel çıkarıldı. Bunların temelinde diğer aday ülkelere uygulanan süreç ve tutumun Türkiye’ye gösterilmemesi yatıyor.
Türkiye’den sonra müzakerelere başlayan ülkeler üyeliğe alınırken, AB’nin adil davranmadığı Türkiye hala siyasi engellerle bekletiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: AB ile zorlu bir dönemi geride bırakmış olmayı umuyoruz
Başbakan Yıldırım: Türkiye, AB’ye olan yükümlülüklerini yerine getirdi
MHP Genel Başkanı Bahçeli: AB Konseyi’nin açıklaması iflah olmaz bir Haçlı kafasıdır
Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Avusturya’nın 1 Temmuz’da başlayacak dönem başkanlığından önce taraflar, kaydedilen gelişmelere bağlı olarak bir kez daha bir araya gelmeyi planlıyor.
Özellikle son dönemde anlaşma altına alınan fasılların açılmaması, AB’nin vize serbestisi gibi konulardaki taahhütlerini yerine getirmemesi ve Ege Denizi ile Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelerde birliğin tek taraflı tavrı, ilişkilerdeki sorunlu konuların başında geliyor.
Cumhurbaşkan Erdoğan: AB’ye aday ülke olmaktan öte alınmış henüz yol yok.https://t.co/kRVE7bL5ds pic.twitter.com/wPE9EtreBB
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 26 Mart 2018
FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün ardından AB’nin izlediği tavır da ilişkilerin son dönemde gerilmesine yol açan en önemli etkenlerin başında geliyor. AB kurumlarının Türkiye’yi eleştiren açıklamaları ve müzakerelerin dondurulmasına yönelik kararları, ilişkileri büyük sekteye uğrattı.
Göç kriziyle başlayan “yeniden canlanma” dönemi
İlişkilerde yeniden canlanma dönemi, Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan göç krizi vesilesiyle sağlandı. Bu süreçte taraflar arasında iş birliğine yönelik 3 zirve düzenlendi.
29 Kasım 2015’teki ilk zirvede kabul edilen ortak bildiriyle, üyelik müzakerelerinin yeni fasıllar açılarak yeniden canlandırılması, terörle mücadelede iş birliğinin güçlendirilmesi, düzenli zirveler gerçekleştirilmesi, siyasi, ekonomik ve enerji alanlarında üst düzeyli diyalog mekanizmaları yoluyla yakın iş birliğinin sürdürülmesi, vize muafiyeti sürecinin öne çekilmesi, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar için AB tarafından 3 milyar euro tahsis edilmesi ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi konularında atılacak adımlar belirlenerek bir takvim oluşturuldu.
Müzakere süreci kapsamında, “Ekonomik ve Parasal Politika” faslının 14 Aralık 2015’te müzakereye açılması ve Komisyonun Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından bloke edilen “Enerji”, “Yargı ve Temel Haklar”, “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik”, “Eğitim ve Kültür” ile “Dış Politika, Güvenlik ve Savunma” olmak üzere 5 fasla ilişkin hazırlık çalışmalarını 2016 yılının ilk çeyreğinde tamamlanması da imza altına alındı.
Ortak bildiriyle ayrıca düzensiz göçle ortak mücadelenin çerçevesini belirleyen “eylem planı”nın yürürlüğe konulması kararlaştırıldı.
18 Mart 2016’daki üçüncü zirvede de ortak bildiri temelinde, vize serbestisi süreci bir kez daha öne çekildi ve “Mali ve Bütçesel Hükümler” faslının açılması ve Türkiye’deki Suriyeli göçmenler için kullanılmak üzere AB tarafından ilave 3 milyar eurotahsis edilmesi karara bağlandı.
Varılan mutabakatlar sonucunda Ege’de düzensiz göç büyük oranda kontrol altına alınırken Türkiye, göçmenlerin geri alınması dahil bu kapsamda üzerine düşenleri yerine getirdi. AB ise vize serbestisi, mali yardım, yeniden yerleştirme, Gümrük Birliği gibi mutabakat çerçevesindeki yükümlülüklerine sadık kalmadı.
“Vizesiz seyahat”te ilerleme yok
18 Mart mutabakatının en önemli unsurlarından biri, Türk vatandaşlarının Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat etmesini sağlayacak “vize serbestisi” tarihinin 2016 haziranının sonuna çekilmesiydi.
Sürecin söz konusu tarihte başlayabilmesi için AB Komisyonunun aynı yıl en geç mayıs başında AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosuna üçüncü ve son vize ilerleme raporu ile vize serbestisi önerisini sunması gerekiyordu. Dolayısıyla Yol Haritası’nda kayıtlı maddelerin nisan sonuna kadar Türkiye tarafından karşılanması gerekecekti. Bu doğrultuda gerekli çalışmalar yürütüldü ancak ilgili konuda hiçbir ilerleme sağlanamadı.
AB Komisyonu, Ankara’nın 72 şarttan 7’sini henüz yerine getirmediğini belirten bir rapor sundu. Bunlar, “AB standartlarına tam uyumlu biyometrik pasaport çıkartılması, yolsuzlukla mücadele için önlemlerin alınması, Europol ile operasyonel iş birliği anlaşması yapılması, terörle mücadele yasa ve uygulamalarının Avrupa standartlarına göre düzenlenmesi, kişisel verilerin korunması düzenlemesinin AB standartlarına getirilmesi, suç bağlantılı konularda AB’nin tüm ülkeleriyle etkili iş birliği yapılması ve AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanması” olarak sıralandı.
Türkiye geçen ay AB’ye söz konusu kriterlerin karşılanmasına yönelik bir çalışma planı gönderdi ancak Brüksel’den bu konuda bir geri dönüş olmadı. Erdoğan, dünkü zirvede, bu konuda AB’den bir yanıt beklediklerini dile getirdi.
Siyasi engellere takılan fasıllar
Üçüncü zirve sonunda yer verilen “Mali ve Bütçesel Hükümler” başlıklı 33. faslın Haziran 2016’da açılması, AB’nin şimdiye kadar yerine getirdiği birkaç taahhütten biri oldu. Ortak bildiride “müzakere sürecini yeniden canlandırmaya yönelik kararlılık” tekrar teyit edilse de 23. “Yargı ve Temel Haklar” ile 24. “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” konulu fasılların AB tarafından yapılan teknik hazırlıkları tamamlanamadı.
Türkiye’nin AB ile yürüttüğü katılım müzakerelerinde 35 fasıldan şimdiye kadar 16’sı açılırken, 8 fasıl ek protokol gerekçesiyle askıya alındı.
GKRY 6, Fransa 2 faslı bloke ederken, 8 faslın açılmasını ise “Ek Protokol” önlüyor.
Rum yönetimi, 8 Aralık 2009’da tek taraflı olarak 6 faslı bloke edeceğini açıklamış ve bu fasılların açılmasını “ilişkilerin normalleşmesi” şartına bağlamıştı. Fransa ise Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı döneminde 5 faslın açılışını, “üyelikle doğrudan bağlantılı” olduğu gerekçesiyle veto etmiş, daha sonra bu rakamı 4’e indirmişti. Sarkozy’nin koltuğunu kaybetmesinin ardından veto edilen fasıllar arasında bulunan 17. ve 33. fasıllar açılmıştı.
AB ile Türkiye, 2005’te Gümrük Birliğinin yeni AB üyelerine genişletilmesi amacıyla “Ek Protokol” imzalamıştı.
Ancak, protokolde yeni üyelerden Güney Kıbrıs Rum yönetiminin isminin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak zikredilmesi üzerine Türkiye, “Ek Protokol’ün imzalanmasının hiçbir şekilde Rum yönetimini tanıma anlamına gelmeyeceğini” vurgulayan bir deklarasyon yayımlamıştı.
AB de Türkiye’nin Ek Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediği gerekçesiyle Aralık 2006’da, “Gümrük Birliği’yle doğrudan ilgili” sekiz faslın açılmasını dondurmuştu.
3 milyar euronun 1,85 milyarı gönderildi
Türkiye – AB Zirvesi sonuçlarına göre, AB, göç eylem planı çerçevesinde, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin ihtiyaçlarına yönelik proje bazlı taahhüt ettiği 3 milyar euroluk ilk kısım mali kaynağın tahsis sürecini hızlandıracaktı. 3 milyar euroluk ilk kısım kaynak tamamen kullanıldıktan sonra da 2018 yılı sonuna kadar 3 milyar euroilave kaynak sağlanması öngörülüyordu.
Ancak AB, şimdiye kadar fonun ilk diliminin tamamını dahi aktarmadı.
Gümrük Birliğinin güncellenmesi hala askıda
Mutabakat uyarınca, Gümrük Birliğinin güncellenmesi müzakereleri 2016 yılı bitimine kadar başlaması gerekirken henüz resmi müzakereler başlamadı. AB Komisyonunun müzakerelerin başlaması için 2016’nın son günlerinde AB Konseyinden yetki talep etmesine rağmen, henüz üye ülkeler buna onay vermedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çalışmalarına başlanması konusundaki beklentimizi de dile getirdik. Bu tür teknik konuları siyasetin meselesi haline getirmemeliyiz.https://t.co/kRVE7bL5ds pic.twitter.com/MUxvM94oVw
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 26 Mart 2018
Yeniden yerleştirmede yol alınamadı
Brüksel’de imzalanan mutabakatın en önemli unsurlardan birini, “1’e 1” formülü oluşturmuştu. “Yunan adalarından 4 Nisan itibarıyla alınacak her bir Suriyeli için, yine 4 Nisan’da başlamak üzere Türkiye’de geçici koruma altındaki bir Suriyelinin AB ülkelerine yerleştirilmesi” şeklinde özetlenebilecek formül, Türkiye’den Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenlerin de Türkiye’ye iadesini öngörüyordu.
Mutabakata göre, “1’e 1” formülü tecrübesi ışığında, Gönüllü İnsani Yeniden Yerleştirme Programı başlatılarak 72 bin kişilik kota belirlemek suretiyle Türkiye’den Suriyelilerin üye ülkelere yeniden yerleştirilmesini sağlayacaktı.
Ancak Türkiye’ye iade edilen göçmen sayısı beklenenden çok daha düşük seviyede kaldı. Öte yandan, günlük sığınmacı geçişlerinin “ciddi ve sürdürülebilir şekilde” azalmasına rağmen, üye ülkelerin gönüllülük esası çerçevesinde Türkiye’den sığınmacı almasını öngören Gönüllü İnsani Yeniden Yerleştirme Programının devreye sokulması sözü tutulmadı.
AB’nin de eleştirileri var
AB’nin ise uzun üyelik yolculuğunda Türkiye’ye yönelik eleştirileri arasında insan hakları, demokrasi, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi konular başı çekiyor. AB kurumlarının Türkiye’ye ilişkin raporlarında söz konusu alanların yanı sıra “demokratik haklar”, “toplanma ve gösteri özgürlüğü” gibi konulara vurgu yapılıyor.
Özellikle 15 Temmuz sonrası alınan tedbirlere yönelik AB yetkilileri tarafından yapılan eleştiri tonu yüksek açıklamalar, Türkiye’nin terörle mücadele sürecine olumsuz yaklaşımları, AB ilerleme raporları ile Avrupa Parlamentosunun müzakere sürecinin geçici olarak dondurulması ve ardından da askıya alınması yönündeki tavsiye kararları da ilişkilerde gerginliğe neden oldu.
Kaynak: AA
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.