Aydın ÜNAL
ANKARA MİLLETVEKİLİ
TÜRKİYE LÜBNAN DOSTLUK GRUBU BAŞKANI
Yahya Kemal Beyatlı, İstiklal Harbi’nde ordumuzun muzaffer olması için Allah’a dua ediyor: “Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!” Mehmet Akif, Çanakkale’de muzaffer olan orduyu “Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi” diyerek, “Selahaddin’i, Kılıçarslan’ı iclaline hayran ettin”, “sana ağuşunu açmış duruyor peygamber” diyerek yüceltiyor. Tarihin en güzel İstiklal Marşı’nı, o muhteşem dizeleri, “Kahraman Ordumuza” ithaf ediyor. Pakistanlı büyük mütefekkir Muhammed İkbal, Türk ordusuna “Allah’ım, İslam’ın son ordusunu muzaffer et” diye yakarıyor. Tarihi gerçek zaferlerle dolu bu ordunun muzafferiyeti için Saraybosna’dan Kaşgar’a kadar, çeşitli dillerde yazılmış sayısız şiir, yakılmış nice türkü var. “İslam’ın Son Ordusu”nun galip gelmesi için semaya kalkan eller sınır tanımıyor.
15 Temmuz iddianamelerini okurken, Sincan Adliyesi’nde görülen davalarda omzu kalabalık eski subayların savunmalarını dinlerken, insan ister istemez “Allah’ım, bu mu İslam’ın son ordusu? Bunlar mı Bedr’in Aslanları? İstiklal Marşı’nın yazıldığı Kahraman Ordu’nun neferleri bunlar mı? İkbal’in, Ahmet Cevat’ın, Şehriyar’ın umut bağladığı subaylar bunlar mı?” diye sormaktan kendisini alamıyor. Dönemin Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim, “Silahlı ve yüzleri maskeli bir grup beni rehin aldı” diyor… “Silahla tehdit ettikleri için ne istedilerse yaptım” diyor… Bir başka subay, hem de “muhabere” subayı, dış dünyayla irtibatının kopuk olduğunu, dolayısıyla darbeden habersiz olduğunu söylüyor. Bir başka subay, Genelkurmay’a terör saldırısı olduğunu zannettiğini, bir bodruma girip sabaha kadar orada saklandığını söylüyor. Bir başkası, “bir kenara çekildim, sabaha kadar uyudum” diyor. Hepsi de yalan söylüyor. İlginç olan şu ki, Fetullah Gülen’i ve onun arkasındaki gücü ele vermemek adına, hepsi de kendisinin korkak, haysiyetsiz, şeref ve namus yoksunu bir subay olduğunu söylemekten çekinmiyor.
Bu korktuğunu, kaçtığını, saklandığını, uyuduğunu, tatbikatla terörü, terör saldırısıyla darbeyi birbirinden ayıramadığını, rehin alınıp her istenileni yaptığını söyleyen “adamlar”, Allah korusun, darbe başarılı olsaydı, bir Napolyon, bir Atilla, bir Cengiz Han edasıyla, Topkapı’dan şehre giren Fatih edasıyla karşımıza dikilecek, kudretli general, kudretli subay rolleri keseceklerdi. 28 Şubat günlerinde, Genelkurmay Başkanı’nın bile önüne geçen
bir general vardı: Çevik Bir… Ne de kudretliydi! Ne korkunç bir görüntüsü vardı! Peki, bir tek askeri başarısı var mıydı? Sincan’da tank yürütmek ve başörtülülere zulmetmek dışında tek bir “askeri” zaferi var mıydı? PKK’ya karşı fare, Fetullah’a karşı süt dökmüş kedi görünümündeki bu “kudretli general”, sırf rüzgarla işi idare etti. “Bin yıl sürecek” dediği eserinin yerinde yeller esiyor; bugün sokakta görse kimse tanımaz, tanıyan da tenezzül edip yüzüne bile tükürmez. Ya Kenan Evren, ya Cemal Gürsel? Bu kudretli paşaların, kendi halklarına silah doğrultmak, seçilmişleri devirmek, masum insanları idam etmek dışında tek bir “askeri başarıları” var mı? Allah korusun, ya bunlarla bir savaşa girmek zorunda kalsaydık? Son 1 yıl hariç, PKK’ya karşı 30 yıldır neden başarı kazanamadığımız apaçık ortada değil mi? Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, kurulacak yeni yönetim, hiç şüpheniz olmasın ki Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletine yeşil ışık yakacaktı. 15 Temmuz saldırısının en önemli nedeni, Türkiye’nin Kürt devletine yönelik itirazlarını ortadan kaldırmaktı. 15 Temmuz, Ortadoğu’daki
ABD ve İsrail kurgusunun önünü açma girişiminden başka bir şey değildi. 15 Temmuz işgal girişimi püskürtüldü. Türk ordusu içindeki kağıttan kaplanlar, korkaklar, pısırıklar, hainler, ajanlar, milletin ekmeğiyle semirip, “Peygamber Ocağı”na çöküp, Gavur’un kılıcını sallayanlar tek tek temizlendi ve temizleniyor. Ortadoğu’daki kurgularını, Fetullahçı/Amerikancı unsurlar tarafından felç edilmiş TSK’ya göre yapanlar hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu ordu, çok büyük oranda kendisini toparlamış bir ordudur. Bu ordu, Yahya Kemal’in, Mehmet Akif’in, Pakistanlı Muhammed İkbal’in 100 yıl önce “İslam’ın Son Ordusu” diyerek tanımladıkları, özüne dönmüş, aslına rücu etmiş, 2 bin yıllık gelenekleriyle tekrar kucaklaşmış bir ordudur. Dostun da, düşmanın da bunu bilmesinde, TSK’yı 15 Temmuz bağlamında tekrar değerlendirmesinde “hayati” derecede fayda var.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.